Önce “Ah Vah” Deyip, Timsah Gözyaşları Döktükten Sonra Unutup Gideceğimiz Bir Olay Daha;
Biz zaten alışık değil miyiz sahaya yabancı maddelerin atılmasına, taraftarların sahaya girip futbolculara, hakemlere saldırmasına, kafa, göz yarılmalarına, soyunma odası koridorlarında gözlerden ırak yaşanan çeşitli tacizlere. Say say bitmiyor yani... En sonuncu nahoş olay da malum; Trabzon’da galibiyet sevinci yaşayan Fenerbahçeli oyuncuların başına geldi.
Şimdi Herkes Şiddetle Olayı Kınıyor Tabii Ki
Ali Koç haklı olarak feveran ediyor. İsmail Kartal haklı olarak maç sırasında sahaya atılan maddeler yüzünden özellikle kanatlarda oynayan oyuncuların performanslarının düştüğünü söylüyor. Ve Fenerbahçeliler bu yaşananların “Fener düşmanlığı” sebepli olduğundan çok emin.
Fakat kimse sürekli farklı statlarda da yaşadığımız bu tip şiddet olaylarının köküne inmiyor. Hemen herkes yine bu olayı da tuttukları takımların menfaatleri çerçevesinden görüyor ve buradan nasıl en fazla yarar sağlayarak çıkarız derdinde. Bakın Josef de Souza’nın sahaya giren saldırganı kibarca bertaraf etmesinin ardından ödül alacağına büyük ceza yemesi olayını anımsayın. Josef ne tekme attı o taraftara ne de yumruk attı. Kadıköy’de Şenol Güneş’in kafasına atılan yabancı maddeler yüzünden tatil edilen kupa derbisini hatırlayın. Saldırganlara ödül verir gibi tekrarına karar verilen maça çıkmayan Beşiktaş’a resmi ve gayrı resmi bir sürü ceza verilmişti. O günlerde yeterli desteği hiç görmemişti Beşiktaş.
Çünkü hiçbir zaman sorunların kökenine inmek işleri kökten düzeltmek diye bir niyetimiz yok bizim. Her olaya dar kulüp menfaatleri açısından bakıyoruz. O gün Beşiktaşlıların yanında olmayanlar bugün “Bize düşmanlık yapılıyor” diyor. Oysa ki düşmanlık bugün sana yarın başkasına yapılıyor. Bahis mafyalarının, transfer rantçılarının, sorumsuz yöneticilerin egemen olduğu düzen böyle sürdürülüyor çünkü. Sürekli bir düşman yarat, sürekli nefret tohumları ek. Futbolda ne kadar nefret yeniden yeniden üretilirse o kadar var olan sistem yerini sağlamlaştırıyor.
Ali Koç’un söylediği gibi “Gerekirse 2. Lige düşeriz, sonra adam gibi yine çıkarız” tehdidi de işe yaramaz. Bu düzenin değişmesi için herkesin harekete geçmesi ve “Bu oyunda biz yokuz” demesi gerek. Bakın Halil Umut Meler’e saldırıdan sonra hakemler “Maçlara çıkmıyoruz” demişti. İki gün sonra tıpış tıpış çıktılar ama. Meler’e de sus payı ardı ardına derbiler veriliyor. Öyle bir noktadayız ki artık, “Durdurun futbolu” demeyen herkes bu düzenin suç ortağı durumuna düşüyor.
Cumhuriyet