İşte o açıklamalar;
Pazar günü yapılacak olan tercih kampanyasında neden Hayır’ı kullandığımı açıklamak istiyorum.
Aslında, ben Türkiye’deki tüm darbe anayasalarının değiştirilmesinden yanayım ve eninde sonunda Türkiye’deki darbe anayasaları kökten halkın menfaatleri çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için, demokratik hak ve özgürlüklere sahip ç ıkmak için, adil yargılamanın yapılması için anayasal sisteme yerleştirilmiş anti demoktarik kavram ve hükümlerin kaldırılması için değiştirilmelidir.
Ancak geldiğimiz noktada bize dayatılan tercih şu olmaktadır. Millet adına egemenlik parlamenter sistemde mi olsun? Veya millet adına egemenlik tek adam sisteminde mi olsun? Öncelikle tek adamdan başlayalım bu sistem ülkemizde uygulandı. Ve bu sistemle tek adam Başbakanı da, bakanları da kendisi seçti, gerektiği zaman Meclisi de fesh etti. Sonunda bu tek adam Meclis-i Mebusan varken ülkeyi 1915 yılında Mondoros Mütarekesi ile işgal kuvvetlerine teslim etti.
Sözde Meclis-i Mebusan İstanbul’da kuruluyken bu Meclis-i Mebusan karşısında 1922 senesinde Ankara’da parlamento toplandı. 1922 Anayasasını hazırladılar. 1923’de bu Anayasa’daki değişikliklerle Türkiye Cumhuriyeti Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu, milletin de bu egemenliği parlamenter sistem ile idare etmesi gerektiğini vurgulayarak halen Ankara’daki müze halindeki mecliste kabul etti.
1876 Anayasası doğrudan doğruya padişahın anayasası olup batının baskısıyla kurulmuş sözde bir anayasaydı. Egemenlik kayıtsız şartsız padişahtaydı. Çağımızda, İspanya, İngiltere, Belçika gibi ülkeler krallıkla monarşi ile idare edilmelerine rağmen orada egemenlik kayıtsız şartsız yurttaşları adına parlamentonundur. Krallıklar semboliktir.
Bugün ülkemizde yapılan daha doğrusu yapılmak istenen tercihte evet çıkarsa egemenlik bir kişiye geçecek. Uluslar arası sözleşmeler hiçe sayılacak ve o kişi padişah gibi ülkeyi idare edecek. İstediği zaman parlamento seçimlerini kendi iradesiyle özgür olarak yenileyecek. Bakanlar, başbakanı kendisi atayacak. Ekonomiyi kendisi düzenleyecek (Bütçeyi kendisi hazırlayacak) Anayasa
Mahkemesinin, Yargının üyelerinin çoğunu kendisi atayacak. Nasyonel Sosyalist Partisi Lideri Hitler gibi hem parti başkanı olarak kalacak hem de devletin başı olacak, egemenliği kendi elinde tutacak.
Bu anayasa tercihi nedense 1961,1971,1982 anayasalarındaki değişikler gibi askeri darbeden sonra geliyor.
1961 Anayasasın'da özgürlükler var denilerek, seçilmişlerin idaresi dışında Milli Güvenlik Kurulu gibi bir kurul Anayasa’ya oturtuldu. 1971’de kanun hükmünde kararnameler Anayasa’ya oturtuldu. 12 Eylül Anayasasında Olağanüstü Hal, Özgürlüklerin kısıtlanması, DGM gibi mahkemeler birçok demokratik hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı bir anayasaya meydana çıkarıldı.
Bu anayasalara da demokratik hak ve hukuku katleden maddeler insan haklarına vurulan darbeler 1876’daki Kanun-i Esasiye’deki padişahın hakimiyetinin elindeki bir silah olarak uzlaştırıldı. 1924 Anayasasıyla beraber kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmek için başvurulmuş, fakat erkek parlamenterler bunu reddetmiştir. Ama Atatürk 1934 yılında 1924 Anayasası’nda değişiklik yaptırarak kadına seçme ve seçilme hakkı tanımıştır. Devletin idaresinin İslamiyet olduğu cümlesini çıkarttı. Devlet Başkanı olma kelimesinin padişahlığı hatırlattığı için Arapça’dan gelen Reis-i Cumhur kelimesini koydurttu ve meclisteki mebus yeminindeki “Vallahi, Billahi” kelimesini kaldırttı. Bu anlatımlardan gördüğünüz gibi 1924 Devrim Anayasası ile sonradan darbelerle çıkan anayasalar arasında büyük farkları var.
Biz devrim anayasasına döneceğimiz yerde darbe anayasalarının en sonuna gelerek 15 Temmuz’dan sonra padişahlık anayasasına tercih kullanacağız.
ELBETTE TERCİHİMİZ HAYIR OLACAK