SİNEMAYA GÖRE MÖNÜ HAZIRLIYORLAR
İzlediğiniz bir filmin tadını çıkarmak istiyorsanız koku ve tat alma duyularını dahil ederek film izleme keyfine yepyeni bir anlam katan Tasty Cinema’yı deneyebilirsiniz. Serdar Paktin ve arkadaşlarının oluşturduğu bu sistemde filmin çarpıcı anlarını zenginleştirecek yiyecek ve içeceklerle, filme yeni bir boyut kazandırılıyor. Biraz daha ayrıntılı anlatırsak... Örneğin Mr Bean’s Holiday filmini izlemek için sinema koltuğuna yerleştiniz. Önünüze üstünde birden dokuza kadar numaralı küçük bardak, karton tabaklar ve kutuların bulunduğu bir tepsi geliyor. Filmi izlerken beyazperdede beliren numaralara göre o yiyecekleri açıp yiyorsunuz. Mesela Mr. Bean tren garında makineden sandviç alıp afiyetle yediğinde siz de önünüzde o anda ekranda beliren numaraya göre kutuyu açıp bir lokmalık sandviçi yiyerek filmin içine iyice giriyorsunuz. Ya da Mr. Bean Cannes sahiline indiğinde o sahili hatırlatan greyfurt ve zencefilin ağırlıklı olduğu içeceğinizi yudumluyorsunuz.
ŞEFLERLE TOPLANTI YAPIYORUZ
Filmde lezzet deneyimi uygulaması bundan üç yıl önce İngiltere’de özel bir etkinlik mekanında başlamış. Serdar Paktin ve ekibi de bir film için mönü tasarlanması konseptinden ilham alarak ilk etnikliklerini geçen yıl kasım ayında yapmış. Paktin, nasıl çalıştıklarını aşama aşama şöyle anlatıyor: “Mönünün ortaya çıkması için deneyim tasarımı ekibimiz ve o film için çalışacak olan şefler bir toplantı yapıyor. Filmin ana temasını, ortaya çıkması gereken deneyimi belirliyor. Sonra, herkes filmi defalarca izleyerek yapımın önemli sahnelerini çıkarıyor ve tekrar bir toplantı yaparak hangi sahnelerine, nasıl bir mönü tasarlanacağı konusunda karar veriliyor. Bu karardan sonra, şefler kendi aralarında çalışarak bir taslak mönü önerisi sunuyor.”
DUYULARI HAREKETE GEÇİRİYORUZ
Sinema filmi izlerken görme ve duyma duyularımızı kullanıyoruz. Paktin, kendilerinin yaptığı iş sayesinde koku, tat ve dokunma duyularını da harekete geçirdiklerini söylüyor. Böylece filmdeki bir sahnenin anlamının zenginleştirildiğini savunuyor. Paktin ve ekibi seçim yaparken, bu deneyimi yaşamak isteyenlerin genel olarak, en az bir kez izleyip beğendikleri ve “Tekrar olsa, tekrar izlerim” diyebilecekleri filmleri seçmeye çalıştıklarını söylüyor: “Şimdiye kadar Peter Sellers’ın başrolünde oynadığı 1968 yapımı The Party, Bill Murray’in başrolünde oynadığı 1993 yapımı Groundhog Day, Rowan Atkinson’ın başrolde olduğu Mr. Bean’s Holiday ve Collin Farrel’ın rol aldığı In Bruges filmlerinin yanı sıra, Ezel Akay’ın yönettiği, Nurgül Yeşilçay’ın başrolünde oynadığı Yedi Kocalı Hürmüz filmleri için mönü tasarladık.”
KORKMAYIN! O SADECE BİR PERDE
Yüksek boyutta ve netlikte görüntü kapasitesine sahip film gösterim sistemi olan IMAX (Image Maximum) sinemaseverlerin gözdesi. Gerçeğe en yakın sistem olarak kabul ediliyor. Bu teknolojiyle gösterilen filmi yedi katlı bina yüksekliğinde ve bir basketbol sahası büyüklüğünde dev perdede izleyebiliyorsunuz. Ama günümüzde sinemalarda bu küçültüldü. 15 bin watt’lık projeksiyon lambasıyla yansıtılıyor, bu ışığın aydan bile görülebileceği belirtiliyor. Özellikle doğa belgesellerini izlediğinizde muhteşem bir görüntü ziyafeti sunuyor. Aksiyon yapımlarda ise siz de o filmin bir parçasıymışsınız gibi hissediyorsunuz.
TEZEK KOKUSU BEĞENİLDİ RUTUBET KOKUSU AĞLATTI
Filmi izliyorsunuz, duyuyorsunuz, o sırada önünüzdeki lezzetli yiyecekleri yiyorsunuz... Bir şey eksik. Hemen söyleyelim: Koku. Mesela filmdeki bir sahnede ansızın yağmur yağıyor, toprak kokusunu duymak ister misiniz? Ya da çilek tarlasında geçen sahnede o mis gibi çileğin kokusunu almak ne güzel olurdu! Kokulu sinema işte bu duyuya hitap eden bir deneyim. Türkiye’de bunu yapan isim ise Cansu Şekular. İstanbul’da koku turları düzenleyen, etkinlik ve her türlü organizasyonda ortama uygun koku uygulamaları hazırlayan Şekular, bu yeni sinema trendiyle ilgili şu bilgileri veriyor: “Koku duyusunun merkezde olduğu, onun bir ortam aracından ziyade filmin içinde olma duygusunun koku ve hislerle birleştiği bir deneyim. Koku ile nasıl duygu transferinin kurulabileceğine bakıyoruz. O an seçilen sahnede ne görüyorsak o. Komediden drama uzanan farklı konularda sahnenin duygusundan objesine odaklanarak çözümleme yapıyoruz. Sonrasında ise başlıyoruz sahnelerle eşleştirilen kokuları almaya. Doğal malzemelerle çalıştığımız gibi sahne özelinde kompleks bir duygu ya da bir tema varsa oraya özgü bir koku deneyimi de tasarlıyoruz.”
DUYGUSAL BİR DİLİ VAR
Şekular’a göre ‘kokulu sinema’ eksik kalan hislere yönelik. Örneğin, yeşil yemyeşil bir alanda yürürken aniden yağmurun başlamasıyla bir toprak kokusu beliriyor. Sonra ona bir yerde demli bir çay bir süre sonra da is kokusu geliyor. Tam da “Offf ne de güzel”, “Keşke orada olsaydım” dediğiniz sahnelerin içine çekiyor sizi. Şekular, birkaç hafta önce bir derginin Türkiye buluşmasında ilk uygulamayı yaptıklarını, yönetmen Hasar Serin’in Ağrı ve Dağ adlı filmi için koku tasarladıklarını söylüyor: “Gidemediğimiz o köy için öyle bir koku senaryosu hazırladık ki tezek de vardı, bölgede yetişen süsen de. ‘Koku mönüsünde en beğendiğim koku tezek oldu’ diyen de var bir rutubet kokusuyla ağlayan da. Kokunun hissettirdiği duygular, çağrıştıkları çok farklı. Filmin içinde olmaktan kastım işte tam da bu. İster bir dakika ister 14 dakika isterse 60 dakika. Filmler içlerinde öyle duygular barındırıyor ki o duygu üzerinden dakikalar geçebiliyor. Bu anlamda koku duyusu nimet, çünkü duygusal bir dili var kendisine ait.”
Cansu Şekular “Şimdi yerli ve yabancı kült film serisi için kafa yoruyoruz. Belgesel dediğimiz şey bu sayede daha çok ortak küme bulabilir. Örneğin dönem filmleri mayın, mermi kokularıyla o ağır duyguyu verebiliyor” diyor.
Star