2012 yılı başında 456 milyar dolarlık IMF paketine, 5 milyar dolarlık destek sağlamayı taahhüt eden Türkiye, IMF ile yeniden masaya oturmanın eşiğine geldi. Ekonomi yönetiminin, seçimler sonrası için yaptığı “kötümser senaryolarda”, IMF ile kredi içermeyen bir anlaşma yapılması seçeneği de bulunuyor. Bu da, AKP Hükümeti’nin üç yıldır dillendirdiği “IMF’ye 5 milyar dolar borç vereceğiz” efsanesinin çökmesine neden oldu.
IMF’ye borç verdik efsanesi nasıl çöktü?
2009 yılında yaşanan küresel kriz nedeniyle, kaynakları büyük ölçüde eriyen Uluslararası Para Fonu (IMF), 2012 yılı başında rezervlerini güçlendirmek için 456 milyar dolarlık paket oluşturdu.
IMF “5 MİLYAR DOLARI” ALMADI
Türkiye’de, 456 milyar doların 5 milyar dolarını “verme” taahhütünde bulundu. 451 milyar dolar ise, Almanya, Fransa, Japonya, Çin ve Arap ülkeleri tarafından kullandırılması taahhüt altına alındı. Bu taahhüt anlaşması, AKP Hükümeti’nin bir numaralı seçim malzemesi haline geldi. Hatta bazı bakanlar, “IMF’ye 5 milyar dolarlık borç verildiğini” bir çok kez kamuoyuna açıkladı. Ancak, IMF, bazı ülkelerden kredi desteği almasına rağmen, Türkiye’den 5 milyar dolarlık taahhütü almaya yanaşmadı. Birincisi, IMF
Türkiye’nin vereceği 5 milyar doları ihtiyaç duymadı. İkincisi de, borç taahhütünün iç siyaset malzemesi olarak kullanılması IMF’yi de rahatsız etti. Yani, son üç yıldır gündemden düşmeyen 5 milyar dolarlık kredi için IMF’den hiçbir talep gelmedi. Ve, bozulan dengeler nedeniyle de, önümüzdeki günlerde IMF’nin bu kredi talep etmesi öngörülmüyor. Tam tersine döviz kurlarındaki artışlar ve borsada kan kaybı nedeniyle Türkiye’nin ek kaynağa ihtiyaç duyacağı yorumları yapılıyor.
IMF İLE ANLAŞMA SEÇENEĞİ MASADA
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, ekonominin patronu olarak bilinen Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Erdem Başçı’ya yönelik sert eleştiriler, ekonomi yönetiminin geleceği yönelik “risk” senaryolarını da etkiledi. Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası ve BDDK, değişen risk unsurlarını baz alarak, iyi-orta-kötü senaryolar başlığı ile bir çok test yaptılar.
BİLANÇOLARDA BOZULMA
Bu testlerde, döviz kurlarındaki artışların, finans kuruluşlarının bilançolarındaki etkisi hesaplandı. Ve çıkan sonuçlar, bankaların ve şirketlerin bilançolarında büyük bozulmaların yaşanacağı görüldü. Bu da, ekonomi yönetiminin geleceğe yönelik risk analizlerini güncellenmesine yol açtı. Ve 7 Haziran seçimlerinin ardından ekonomide kapsamlı bir revizyon ihtiyacı olduğu görüşünde birleşildi. Bu olasılık, siyasetçilerden şimdilik saklanıyor. Ancak, kötümser senaryoda, 7 Haziran sonra-sında, “siyasi riskleri” bertaraf etmek için IMF ile kredi içermeyen bir anlaşmanın dahi yapıl-ması seçenekler arasında bulunuyor. Yani, siyasi risklerin “IMF çıpası” ile aşılması planlanıyor. Ancak bu plan, siyasiler ile henüz paylaşılmadı. Bürokratlar, “vatan haini” ilan edilmekten endişe ettikleri için, ekonominin içinde bulunduğu tabloyu siyasetçilere tam olarak anlatamıyorlar.
GÜL ARABULUCUK YAPIYORDU
Son dönemde ekonomi yönetiminde rahatsızlık had safhaya ulaştı. 12 yıldır ekonominin başında bulunan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a ve ekibine yönelik sert eleştiriler, bürokratları istifanın eşiğine getirdi. Babacan da, gittiği her ortamda, ekonomi politikalarını Yiğit Bulut’un belirlemesinden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Geçmişte ise, bu tür durumlarda Babacan, Cumhurbaşkanı Gül’e gidiyor ve sıkıntılarını anlatıyordu. Cumhurbaşkanı Gül de, bir nevi arabulucuk yaparak ekonomideki krizleri frenliyordu. Ancak, yeni dönemde, bu mekanizma ortadan kalktı. Bu da, Saray ile ekonomi yönetiminin karşı karşıya gelmesine yol açtı.
Taraf