


Sevgili Haluk Çetin geçen haftaki yazısında son Güreş Federasyonu seçiminde Türkiye’nin uluslararası arenada gururu olmuş Şeref Eroğlu ile adını bu vesileyle duyduğumuz Musa Aydın arasında geçen federasyon başkanlığı seçiminden bahsetmiş, kazananın doğal(!) olarak siyasi aday Musa Aydın olduğu bilgisini vermişti.
Bu yazı vesilesiyle geçmişte tanığı olduğum seçimler aklıma takıldı.
Ben de bir iki tanesini paylaşmak istedim.
Son Basketbol Federasyonu seçimlerinde bir tarafta daha önce siyasetin içinde bulunmuş, siyaseti bilen, Ülker’de yönetim kurulunda görev almış ve basketbolu iyi bilenlerden oluşturduğu ekibiyle Ali Doğan.
Diğer tarafta çeyrek asırdır koltuğun sahibi Turgay Demirel.
Seçimi Ali Doğan’ın kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Ancak son gece adaylara parti teşkilatlarından heveskârlardan oluşan isim listesi bizzat S. Kılıç eliyle takdim ediliyor.
Ali Doğan basketbol adına başarı için kendi listesi ile seçime katılmak isteyince kazanan, takdim edilen isimlerle seçime giren rakibi oluyor.
Sonuç basketbol yükseldiği yerden tepetaklak çakılarak iniyor.
Diğer örnek yine güreşten.
Hamza Yerlikaya’dan önce Güreş Federasyonu’nun başında ve sonunda yine siyasetin temsilcisi Osman Aşkınbak ve ahbapları vardı.
Güreş o dönem de tarih yazdı(!) Bunun üzerine Federasyon Hamza Yerlikaya’ya teslim edildi. Eğer Yerlikaya siyasetin içinden gelen biri olmasaydı karşısına çıkardıkları kim ise başkan Yerlikaya değil, rakibi olurdu.
Neyse ki Yerlikaya işi bildiği için etrafı biraz düzeltti. Onun da siyaset hevesi depreşince koltuk ve minder bir kez daha siyaset tarafından dizayn edildi.
Bugün spor ve sivil toplum adına ne kadar federasyon varsa koltuk ve etrafındaki eşhas tamamıyla siyaset tarafından tespit ve temin edilmiş kişilerden oluşmaktadır.
Güzide bir kulübümüzde yaşanan başkanlık yarışından da söz etmesek olmaz.
Burada durum biraz daha farklı işliyor. Listeler siyaset tarafından görüldükten sonra yarışa giren adayların listesine siyasetin komiserleri itina ile yerleştiriliyor ve yarış başlıyor.
Buraya kadar her şey normal olmaya normal…
Demokrasi, lider ya da grup sultası olmazsa güzel bir şey aslında…
Sandık ortaya konuluyor, görüntüde her şey normal gözüküyor, herkes geliyor ve özgür iradesiyle(!) oylarını kullanıyor…
Keşke böyle olsa…
İşin aslı şu; bazı kişi ya da kurumlar, hısım akraba, eş dost, arkadaş ve işyerindeki çalışanlarını üye yapmışlar. Hattâ eski bir siyasetçi işi o denli abartmış ki, bir gün lazım olur diyerek köyünü üye yapmış.
Tabii böyle olunca bazen 300- bazen 500- bazen de 800 kişi adet olarak sonuca etki ediyor gözükse de aslında sonucu üç beş kişinin tutum ve davranışı belirliyor.
Tıpkı herkesin milletvekili hayali kurup paraları bastırması ancak siyasi liderin şoförü, damadı, yakın arkadaş, eş dostunun bu şansı elde etmesi gibi.
Futbolun başında küfürbaz damat GG, şike sürecinde FB’yi küme düşmekten kurtarmak için seçilmiş YD olduğunu, kim ve nasıl orada oturduklarını cümle âlem biliyor.
Başakşehir kulübünün yönetim kurulunun tamamının siyasetçi olduğu biliniyor fakat bu kişilerin siyaset eliyle firmalar üzerinde baskı kurup adeta haraç topladığı bilinmiyor.
Tüm spor dallarında en geride, yandaş istihdamı, kayırmacılık ve ayırmacılıkta en önde olduğumuz malum.
Hâl böyle olunca beklenen başarı da gelmez oluyor.
Aslında spordaki tablo iktidarın diğer alanlardaki performansının özeti gibidir. Çünkü spor sadece spor değildir.
nurullahozturk57@gmail.com
Twitter:nurullah_ozturk