Peş peşe gelen maçlarla beraber sobadaki odun kızıştı.
Ortalık cayır cayır.
Hakem hataları fahiş.
Ve Zemheri çatmış kaşlarını, aman vermiyor.
Ne yapacağız?
Çıyana, yılana, çakala karşı ayık olacağız.
Bir olacağız
Ve çıkıp maç alacağız.
Bu minvalde sahaya çıktık.
İlk 11’de alışageldik ve başarılı simalardan Rıdvan yoktu sadece.
Yerine N’Sakala’ya çarptı gözümüz.
Buz tedavisine başladık hemen, inşallah bir şey olmaz gözümüze!!!
Gayrısı aynı çocuklardı.
Orta sahada kalabalık ve baskılı oynayan Ankaragücü, Beşiktaş defansının öne çıkmasından da yararlanarak ilk 10 dakikada iki önemli gol pozisyonuna girdi.
Sonra Beşiktaş orta sahasının daha da öne çıkıp, Ankaragücü’ne top yaptırmamaya çalışmasını izledik.
Hal böyle olunca çalışılmış ataklardan tutun, serseri toplara kadar her ani çıkış tehlike yarattı Beşiktaş kalesinde.
Öne çıkışlarda özellikle Ghezzal imzalı ataklarda Beşiktaş 2-3 kere etkili geldi.
Bunlardan birinde Larin, akıl dolu bir kafa golü attı.
Lakin bu maça verildiği andan itibaren kafamızdaki tilkilerin tek sorumlusu sayın Özkahya golü vermedi.
Gönül kabul etmez, akıl almaz işlerdeyiz.
Yazık.
Yalnız şunu da belirtmek isterim ki;
Defansa dönüşlerde rakibe inanılmaz boş alanlar bırakıyoruz.
İlk yarı itibarıyla gol yemememiz mucize oldu desem abartmış olmam.
İkinci yarıda Ankaragücü soldan etkili olmaya çalışırken, Beşiktaş sağ taraftan iyice hissettirmeye başlamıştı kendini.
Ghezzal’in etkili faul atışlarının üçüncüsündeydik.
Ve yine enfes kavisli bir orta seyrettik.
Topla havada buluşan Vida, ligin ilk haftalarında kırdığı fincanların faturasını ödemeye başlamıştı: 0-1.
Golden sonra skoru koruma dürtüsü ister istemez peydahlanıverdi.
Konuşacak bir şey yoktu artık.
Ve geriye tek bir şey kalmıştı,
Skoru koruyabilmek.
İstanbul Boğazı’nda oynamıyorduk ki,
Ankara ayazında oynuyorduk.
Bundan iyisi Şam’da kayısıydı,
Hadi hayırlısı.
Akşam