Tatsız Bir Yıl Oldu bu 2020
Başından sonuna keyifsizdi. Büyük kayıplar verildi. Kimi canını, kimi malını ama istisnasız herkes huzurunu kaybetti. İleride bizleri nelerin beklediğini hiçbirimiz bilmiyoruz.
Bizi yönetenlerin yaşadıkları ihtişamın, gölgesini bırakın, boyutlarının bile farkında değiliz.
Onlar sanki başka bir galakside yaşıyorlar, biz başka. En basiti, bizler aşı olabilecek miyiz diye düşünürken, hele de Sağlık Bakanı'nın verdiği tarihin üstünden 10 gün geçmişken etrafta yandaşların aşı olduğu haberleri geziyor. Bunun yanında insanların işleri kapanıyor, geçinemiyorlar, borçları aldı başını gitti. Ama bunlar sadece halka oluyor. Yönetenlerimiz çok şükür iyiler.
Bizi, tüm dünyaya karşı büyük bir ihtişamla temsil ediyorlar.
Anlayacağınız esas ayrışma halkın kendi içinde değil, yönetenlerle halkın arasında oldu. En acısı ise “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” diyen bir Peygamberin öğretilerini halka ulaştırmak için kurulmuş bir kurumun, bu ayrışmaya hiç ses çıkarmaması. Aksine körüklemesi. Öyle ki, halk bu kadar ciddi bir ekonomik kriz yaşarken, hiçbir masraftan kaçınılmadan Bodrum'da, Diyanet için külliye inşa ediliyor. Ve Diyanet buna hiç ses çıkarmıyor. Halbuki bizim dinimiz, öğretimiz tam da bu anlayışın zıttı değil mi?
Değerli Okurlar, işte tam da bu yüzden yani Diyanet'in görevi olan “İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak” vazifelerini kendi istedikleri gibi uyguladıklarından dolayı, bizler Yüce İslamı, Kur'an-ı Kerim'in Türkçesi'nden öğrenmeliyiz. Meali okumak caiz değildir laflarına inat okumalıyız ki, Rahmetli Prof. Yaşar Nuri Öztürk'ün söylediği gibi, dinde amacın insan mutluluğu olduğunu ama Yaratıcı’nın, insan daha mutlu olsun diye gönderdiği dinin, ne yazık ki tarih boyunca, insanı perişan etmenin aracı olarak kullanıldığını anlayalım. Ve yapılan yanlış işlere, dinimizin kılıf edilmesine dur diyelim.
Dinlerin Özü Birdir
Tabii ki her dinin kendine ait yobazları vardır. Ama onlar, özü yok edemezler. Öz tektir, sevgidir…
Hatırlar mısınız seneler önce Peder Zaven Bıçakçı, Cem Vakfı'nın kuruluş yıldönümünde bir konuşma yapmıştı. Ne güzel bir konuşmaydı. Tekrar hatırlayalım… Peder diyor ki; “Kutsal kitabımızda (İncil) bir şey var, diyor ki: “Yerin toprağından insanı yarattı ve burnuna hayat nefesini üfledi ve insan yaşayan can oldu” diyor.
Kendi benzeyişinde ve suretinde yarattı insanı ve onu Adem bahçesine yerleştirdi ve bakmadı ve koruması için.”
Bugün eğer biz sorunları yaşıyorsak, bakmak ve korumakla yükümlü olduğumuz insanı ve doğayı göz ardı ettiğimizden dolayıdır.
Eğer sıhhatli bir iletişimde önce sevgi ve güven ortamının oluşması, eşitlik ortamının oluşması gerekir. Bu sorumluluk tamamen insana verilmiş bir görevdir. Gecede, Vakıf başkanı demiş ki; “Kuraklık nedeniyle göçler başlamış. Bu kuraklık, insanın yüreğinde başlamıştır. O kuraklık yüzünden insanlar birbirlerini dışlıyor.”
Bir insanın istirahat edeceği, huzur duyacağı yer, başka ülkeler değildir. Başka bir insanın yüreğidir. Onun için kanunların bana verdiği hakları değil, sizlerin yüreğindeki yeri istiyorum. Eğer ben sizin yüreğinizdeysem size ait olan her şey benimdir. Ama yürekte değilsem hiçbir şey bana ait değildir, ben dışlanmışımdır.
Barış, sevgi gibi güzellikler neden yok? Bu 2 tür insandan kaynaklanıyor.
1-DİN ADAMLARI
2-POLİTİKACILAR
Din adamları vaaz ettiklerini yaşamıyorlar, politikacılar da vaat ettiklerini yerine getirmiyorlar.
“Adamın birini almışlar ve cennete götürmüşler.
Bakmış her taraf çok güzel, melekler hizmet ediyorlar. Adam, meleğe sormuş.
-Siz burada ne satıyorsunuz?
Melek demiş ki;
-Biz burada Sevgi-Adalet- Barış-Merhamet satıyoruz. Ademoğlu heyecanlanmış.
Bunlar dünyada azaldı, demiş
-Bunlardan Dünya'ya götürebilir miyim?
Melek,
-Tabii ki istediğin kadar götürebilirsiniz. Öyleyse 500 Ton Adalet, 250 Ton Sevgi, 200 Ton Huzur götürmek istiyorum.
Melek onları getirmeye giderken; adamı bir endişe sarmış. Bunları nasıl dünyaya götüreceğinin telaşına düşmüş.
Bir de ne görsün; meleğin elinde, eskiden dedelerimizin kullandıkları küçük para kesecikleri kadar bir torbayla gelmiş.
Adam şaşırıyor ve soruyor:
-Ben tonlarca sipariş verdim, sen ise bana küçücük bir torba getiriyorsun
-Senin istediklerinin tamamı bu kesenin içindedir.
-Biz size sevginin, hoşgörünün, merhametin, güzelliğin ve adaletin tohumlarını veriyoruz.
Bunları alır yüreğine ekersen, orada tonlarca olur.”
Politikacılar meydanlarda, meclislerde çok güzel şeyler söylüyor. Din adamları camilerde, kiliselerde çok güzel şeyler söylüyor. Hala dünya güzelleşmemişse böyle din adamlarını böyle politikacıları uzaklaştırmamız lazım. Görevini yapan verimli olan insanlara ve yüreklere ihtiyaç var. Bunun için sağlam zihinli insanlara ihtiyaç var. Ama sevgi dolu bir yürek de buna eşlik etmelidir yoksa zalimlik olur. Yasayı uygulayacak bir kişi eğer seven bir yüreğe sahip değilse adaletsiz olur. Bunları sizinle paylaşmak istedim çünkü diyor ki İncil'de gördüğü insan kardeşini sevmeyen görmediği Allah'ı sevemez. Allah'a giden yol camiden, kilisenin içinden, namazdan, oruçtan geçmiyor, başka bir insanın yüreğinden geçiyor. Onun acılarına ortak olmak, onun gözyaşlarını silmekten geçiyor. Bunu yapamıyorsam benim din adamlığım, inancım, Tanrıya olan inancım hepsi boştur.”
Değerli Okurlar, birbirimizle sohbet etmeye hasret kaldığımız bugünlerden çıkışımız ancak sevgi, merhamet ve anlayışla olur. Bu da ancak ve ancak demokratik, laik ve hukuk devleti ile mümkündür. Başka çıkış yolumuz yok.
SON SÖZ: Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Sözcü