Şampiyon Olduğumuz Yıllara Baktığımızda Nasıl Futbol Oynuyorduk?
Tiki-taka... El alem nasıl şampiyon oluyor? ite-kaka... Bu ne gösteriyor bize? Millette lobi hobiyken Bizde fobi!!!!!? Öte taraf köşe kapmaca oynuyorken Biz körebe!!!! Sistem sende değil yani. Ve benim bildiğim kadar hiç de olmadı... Şampiyonluklarımız hep 48 maç yenilmezlik, 22 maçlık periyod, Kadıköy'de destan, Sami Yen'de resital şeklinde geçti... Haybeye aldığımız tek maç yok...
YÖNETİM NE YAPMALI?
Hal böyleyken scouting ekibini kuvvetlendirmeli. Sorumluluk yüklemeli, futbolcu seçimi ve transferinde %90 başarı gelmezse fatura ödemeli sisteme geçmelidir... Denedik ama yanlış yapmışız modeli bir daha kulübe uğramamak üzere idam edilmelidir... Bu futbolcu transferlerinde öncelikle sportif başarı hedeflenmeli. Kulüp holding gibi yönetilme tarzından çıkmalıdır... Zira yaşadıklarımız bize gösteriyor ki biz yalnızca sahada oynadığımız topla sonuca gidebiliyoruz...
Bunun başka bir yolu da "Öz kaynak düzenine" dönmektir ki çok ciddi geri dönüşler alabiliriz. O yüzden tüm çalışmalar bu çerçeve içinde olmalıdır. Sistem bize gelmiyorsa "sistemi biz kurarız" mantığı kulağa hoş geliyor, oradan yürümeliyiz...
Şenol Güneş'in bu konulardan mütevellit Yanardağ gibi dolu olduğunu biliyoruz. Onun aurasının etrafı kallavi gözüküyor. Doğru mantık, egosuz hamle, kibirsiz yaşam tarzıyla, Şile'yi, Kilyos'u bile kervana katarız!!!!!! Bize bütün bu bileşenlerin yanında tek lazım olan, Amatör ruh, profesyonel düşüncedir... Rastgele...
BİN BİR SURAT
Sistem dedik ya, devam edelim... Çok eskiden çizgi roman kahramanları vardı. Teksas, Tommiks, Swing, Kızılmaske, Tombraks... Tevellüdü eski olanlar bilirler... Bunların içinden Tombraks, devamlı yüz değiştirir düşmanlarını kandırır ve fişi çekerdi...
İşte içinde olduğumuz sistemi Tombraks'ın yüz değiştirme sanatıyla eşleştirebiliriz... Bin bir surat var ya hani, öyle... Bu bin bir çeşit sistemin bir branşı da, "Algı"... En son ne oldu biliyor musunuz? Havai fişek miydi meşale miydi, evde oyalanırken mi ne, gözüne gelip de ciddi hasar alan G.Saray'da oynayan çocuk vardı ya, Omar Elabdellaoui... Hah işte, O arkadaş sözleşmeden doğan hakları eksik ödenmesinden dolayı UEFA'ya şikayette bulunmuş.
Bir dizi muhabbetten sonra Galatasaray'ın FIFA'daki sözleşmesiyle KAP'a bildirilen rakam arsında 2.700 fark çıkmış. Harbi ciddi mevzu ha! Bunu da sosyal medya dillendirmeye başlamışken, Bir anda mevzu nasıl olduysa Alex Teixeira'ya evrildi iyi mi!!!! Onun alacakları varmış, Beşiktaş kulübü ödeme yapmamış falan Millet Omar'ı bıraktı, Alex'i tartışmaya başladı. Tartışmaya başladı tamam da bir baktık öyle bir mevzu yok!!!! Velev ki var, Algı nasıl bir anda sistemin parçası oluveriyor gördünüz mü? Planlaması, görev bölümü!!! Sistem bin bir surat...
BU DİL, SİZİ ŞÖVALYE YAPMAZ!
Galatasaray Başkanı, meydanı yalnızca Beyoğlu'ndaki G.Saray Lisesi önündeki alan zannediyor galiba... Vay anam vay babam vay... Neler söylemiş öyle?! Aynen aktarıyorum: "Depremde şu oldu bu oldu, 6 puan istiyorlar veriyorum. Sivas maçı diyorlar onu da veriyorum.
Yine yetmiyor..." Ben bu dili kabul etmiyorum... Bu tahrik edici, bu alaycı, bu iş bittikten sonra konuşma dilini kabul etmiyorum...
Bu konularla ilgili soruları, Ahmet Nur Çebi'ye de sordular, Dursun beye de... Sayın Çebi, sıcağı sıcağına ve doğru olanı söyleyip kendi taraftarına linç ettirilirken, Sayın Özbek susmayı seçti... Şimdi lig bitmiş mangalda kül bırakmıyor...
Tribünlere oynamaktan bir türlü bıkılmadı... Bir bitmedi bu hamaset dili... Ama bu dil sizi şövalye yapmıyor bilesiniz... Hadi o zaman lig bitmedi daha!? Konuştuklarınızı yazılı beyan ile federasyona gönderin görelim samimiyetinizi... Haaa! Son söylediği cümle var bir de Sayın Özbek'in... "G.Saray'la bilek güreşi yapılmaz" diye... İster Sumo güreşi, ister deve, ister yağlı güreş hiç fark etmez.
Biz er meydanında konuşuruz. Aynı daha üç hafta evvel İnönü'de oynadığımız maçta olduğu gibi...
Akşam
