Transfer Dünyası

Taraf gazetesi yazarı Beşiktaş Kongre üyesi Nurullah ÖZTÜRK yazdı
Haberin yayılanma tarihi:09 Temmuz 2015, Perşembe

Gelişmiş sanayi ülkelerinde futbol da bir endüstri olarak yerini aldı.

Deloitte firması her yıl “Football- money league” araştırması ile topun etrafında dönen parasal büyüklüğün izini sürüyor.

Futbolun arka planı ve çevre ekipmanları hakkında merakı olan ben, iki binli yılların başından bu yana bu araştırmayı incelerim.

2008 küresel krizinde tüm sektörler eksiye dönerken bile , futbol endüstrisi yüzde 3 ile yüzde 7 arasında bir büyüme gerçekleştirdi. O dönem sadece Fransa istisnai olarak yüzde 3 bir küçülme yaşamıştı.

Futbol düzenli olarak büyümesine devam ediyor.

2013 yılında Avrupa büyüme ortalaması yüzde 8,1.

Gelir sıralamasında uzun zamandır ilk sıralar R. Madrid, Barcelona ve Münih’e ait olsa da; (bu üç kulübün toplam geliri 1,5 milyar euroyu aşıyor) ilk yirmide Premier Lig ekiplerinin fazlalığı göze çarpıyor.

Bu sonuçların elde edilmesinde ilk dikkat çeken nokta; AB ülkelerinde futbolun artık profesyonel yönetimler tarafından bir ticari işletme olarak yönetilmesi oluyor.

UEFA’nın da parasal fairplay konusunda yaptığı uyarı ve yaptırımların da etkisiyle herkes işletmesini iyi yönetmeyi ve ayağını yorganına göre uzatmayı biliyor.

Futbolun big four’u olarak kabul edebileceğimiz İngiltere, İspanya, Almanya ve İtalya’da bu endüstrinin temel ürünü olan futbolcular ya öz kaynak düzeninden ya scout ekiplerinin bulduğu madenler eliyle piyasaya sürülüyor.

Örneğin Arda A. Madrid’e 13’e mal olmuştu, 40’a sattı, Barcelona da derhal yeniden değerleme yaparak baz fiyatı 80 milyon euro olarak açıkladı.

Demem o ki, bu takımlar artık alırken de satarken de kazanç sağlamayı temel ilke hâline getirmiş durumdalar.

Porto, Sevilla, S. Donetsk gibi proje takımı olarak kabul edebileceğimiz takımlar ise hem yarışıyor, hem başarıyor, bir de üstüne para kazanmayı biliyorlar.

Her birinin yıllık futbolcu satışından elde ettikleri rakam 100 milyon euroyu geçiyor.

Hâl böyle olunca ister istemez tüm detaylara profesyonel bir bakış açısı hâkim oluyor.

Şöyle ki; genç yaşta formayı sırtına geçiren birçok futbolcunun ilk hedefi büyük para kazanmak değil.

Kariyer planlarının ilk devresi markalaşma olarak tespit edilmiş. Merhum Sabancı’nın dediği gibi “para başarının mükâfatı” olarak görülüyor.

Bu nedenle istikbal vadeden tüm futbolcuların hedefinde kendilerini görülür kılacak liglerde oynamak var.

Bu plana göre ilerleyen hiçbir genç futbolcunun hedefinde kariyerinin ilk yıllarını Türkiye liginde heba etmek yok.

Gelenler de parasal tercihi ön plana alanlar.

Nitekim Beşiktaş Konoplyanka’yı daha fazla para vermesine rağmen gelmeye ikna edemedi.

30 yaş üstü marka ayakların son hedefi ise ömürlerinin kalan kısmını rahat yaşatacak son transferlerini yapmak. Bu isimler de projeksiyonlarını Türkiye, Katar, ABD ve yeni eklenen Çin, Hindistan gibi ülkelere çeviriyorlar.

Bizim ligimize gelenlerin çoğu son transferlerini normalin çok üstünde rakamlarla yapıyorlar.

Hâl böyle olunca takımın hedefi ile oyuncunun hedefsizliği arasında senkronize bir uyumsuzluk baş gösteriyor.

Türk transfer piyasasında dikkat çeken bir diğer husus da; transfer yolsuzlukları.

Kulüplerin bu kadar borçlandırılmasının altında yatan üç temel neden; yöneticilerin sorumsuzluğu, iş bilmezliği ve kötü niyeti olarak sıralanıyor.

Bu konuyu ayrı bir yazı konusu yapmak isterdim lakin konunun tazeliği ve aciliyeti açısından belirtmem gerekir ki; Beşiktaş transferlerinde kötü kokular yayılıyor.

Moskova’da bu sezon anlaşması bitecek olan Douglas için kulübün istediği para 2 milyon euro iken bu rakamın 4-6 milyon euroya nasıl çıkartıldığı; anlaşma son anda bozulmazsa kimlerin bu transferden nemalandığı da bir şekilde gün yüzüne çıkacaktır.
nurullahozturk57@gmail.com

Twitter:nurullah_ozturk

YorumlarHiç Yorum Yapılmamış.     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

7 + 1 = ?

 




En Son Haberler
AnketTümü
Yeni Sitemizi Beğendiniz mi?
 
haber yazılımı: buki