İlk 11 Açıklandığında Hepimizin Dikkatini Çeken Şey Gürcistan Maçına Kıyasla Yapılmış Radikal Değişikliklerdi;
Bizde 4, Portekiz’de ise tek değişiklik vardı. Mert Günok’un sakatlığına yapacak bir şey yok. Ancak diğer tercihler stratejik olarak, geçiş oyunu oynamak isteyen Montella’nın işi abartmasıydı.
Arda Güler’in en zinde olması gereken döneminde “yorgunluk” gerekçesiyle yedek bırakılması, aslında Montella’nın “Biz bu maçı zaten kaybettik, Çekya maçına bakalım” anlayışıydı. Bunu maç önünde verdiği demeçlerle de teyit etti aslında. Tabii hocanın bu anlayışı takıma da sirayet etmişti. Portekiz maçında, 0-0 oyununda arkada boşluklar oluşacağını düşünerek ileri uçta Barış Alper’i kullanmak anlaşılır bir şey. Ancak golü yedikten sonra, tıpkı Gürcistan maçının belli bir bölümünden sonra yaptığın gibi Barış’ı yerine çekip, orijinal golcüye dönmek gerekirdi. İkinci yarı başlarken de bu hamle gelmedi.
İleri Uçta Birbirine Benzer 3 Oyuncuyla Oynayınca, Hücum Planı Da Devreye Giremedi.
Madem kontra atak planlıyordun, o zaman orta sahayı güçlendirip maça Kaan-Salih ikilisiyle başlamalıydı Montella. Kenan gibi, Arda gibi, Semih gibi oyuncular, en zinde zamanlarında bekletilmez.
Türk Milli Takımı, uzun yıllardır rakipten bağımsız karşı yarı alanda coşkuyla oynadığı maçlarda hep sonuca gitmiştir. Portekiz, bizden daha etkili bir takım olabilir ama bunu maçın başında hem kendin hisseder hem de rakibine hissettirirsen baştan kabullenip, kaybedersin. Futbolda da hayatta da korkanlar değil, cesaret edenler kazanır.
Yeni Şafak