Beşiktaş’ımızın geleceğini ve kaderini tayin etmede kırılma noktası olarak görebileceğimiz Aralık sonunda yapılacak Genel Kurul’da salon içerisinde şu hususlara dikkat etmeliyiz.
1) Kongre Divan Başkanlığı:
Yönetim bunu kaybetmemek için yeterli sayıda üyeyi salona sabahın köründe getiriyor, salonun sadece bir bölgesine değil, sol, orta ve saha içine yerleştirdiği üyelerle görsel çoğunluğu gerçekleştiriyor, seçim anında sayısal ve görsel çoğunlukla istediğini elde ediyor. Kaç kişiyle yapıyor bunu. En fazla beş yüz. Muhalefet bunu yapabiliyor mu? Hayır.
Sebep: Organize Olamamak Verilen Sözlerin Tutulmaması
O zaman burada kusuru öncelikle neden, nasıl, niçin organize olamıyoruz diye kendimizde aramak lazım. Verilen sözlerin neden tutulmadığını da. Oturma düzenimizi, kimin nerede oturacağını belirlemedikçe, sabahın köründe (sadece kendi kurullarımız ya da istediğimiz kişiler için değil, BEŞİKTAŞ’ın geleceği için) organize olup gelmedikçe hiçbir şey yapamayız. Bunun için herkes sabah 09.00’da salonun içinde konuşlanmış ve muhalif ve ibra etmeyecek grup olarak bir arada oturmalı.
2) Mali Genel Kurul Konuşmaları:
10 kişi, 10 dakika. Bunu bilmeyen var mı? Bunu aşabilen var mı? Hayır. Sağır sultanın bildiği, körün gördüğünü hiçbir kurulda aşamıyoruz. Birinci maddeyi aşsak, zaten bunu da halledeceğiz. Peki aşamadık. O zaman da çözüm var. Lakin o kadar dağınık ve kopuğuz ki, bunu çözüme ulaştıramıyoruz. Oysa elimizdeki en etkili güç (başkalarının fikrimizi duyması ve anlayabilmesi bakımından) bu.
Çözüm çok basit. Öncelikle kaç kişi konuşma için başvuracaksa vurur. Konuşma serbestliği elde edersek ne ala. Elde edemedik. Muhalefet kanadı olarak:
a-) 10 (On) adet birbirine bağlı, her bir konuşmanın diğerini desteklediği konuşma hazırlanır. Kurada çıkabilecek kişi sayısı bunu aşamayacağından mucizeyle hepsi bu tarafa çıkarsa konuşmaların tamamı okunur. İsim fark etmeksizin sıralamaya göre çıkan isim konuşma sıra numarasına göre bunu okur. Yazılan konuşmaların etkinliği birden ona doğru ayarlanır. Kaç kişi çıkarsa çıksın, konuşmaların niteliği ve etkinliği yüksek olur, herkesin aklında kalır.
b) Konuşma için adı yazılan herkes aynı metni alır. Kaç kişi çıkarsa çıksın aynı metni, genel kurulun, basının, taraftarın kafasına çakar gibi okur. Rakamlar, vurgulanmak istenen hatalar defalarca tekrar edilir. Böylece arada şansa çıkan başka isimler niteliği çok etkili konuşmalar yapmasa bile, çıkan muhalif konuşmacıların söylemleri uçup gitmez.
3) İbra Oylaması:
İbra oylamasıyla beraber herkes kalkıp gidiyor. Utanarak söylüyorum ki ezeli rakiplerimizin kurullarında asla böyle olmuyor. Sonuç ne olursa olsun bulunduğumuz yerden ayrılmamak gerekir. Bu psikolojik kırılma anı zaten bir sonraki kongreye gelecek olan muhalif insanların şevkini de kırıyor, iktidara ses edip etmemekte tereddüt eden kesimin de ses çıkarmasına engel oluyor.
Bunlardan Dolayıdır Ki; Özellikle konuşmalar konusunu bu hale getirirsek, inanın ki etkisi de artacak, insanların aidiyet duygusunda da kıpırdanma olmasını sağlayacak. İnsanın yapısında “varlığının kabulü” en önemli duygulardan birisidir. Sözünün dinlenildiğini, fark edildiğini gören insan sorumluluğunu da alır.
Bu arada, unutulmaması gereken bir hususu da önemle vurgulamak isterim...
Japonların Bir Lafı Vardır. Bir Türk 10 Japon'u döver,10 Türk bir Japon'u dövemez (Ana fikir, organize işlerde başarılı değiliz, bizim durum da aynen böyle. Sonuç olarak nemalanan kesim Beşiktaş’a çok büyük zarar verdi. Çapsız muhalefet denetimsiz iktidara yol açtı. Son yayınladığım rakip kulüplerin Genel Kurullarının eski hatta bazılarının mevcut başkanları ve yönetimleri için verdikleri hukuk mücadelesi ve hak arayışları bizim camia için aynaya bakmamızı gerektirecek ve birçok şeyi sorgulamamızı gerektirecek kadar düşündürücü. Bu işlere tabiri caizse kellesini koyacak dava adamları lazım. Efendilikle çözümlenecek işler değil. Hem hukuki, hem iktisadi bilgi, hem liderlik hem para gücü en önemlisi işi bilmek agresif mücadele etmek şart. Azdan az çoktan çok şeklinde mücadele. Akıl + Cesaret + Sabır = GÜÇ düşüncesiyle hareket ederek…
Son Olarak Şunu Belirtmek İsterim Ki; 118 yıllık koca BEŞİKTAŞ’ın kaderi; Rahmetli SEBA sonrası itibariyle son senelerde, maalesef, kulüp içinde görev yaptığı sürece kulübü borç çıkmazına sokup iflas ettiren, kayyumluk hale getiren, sonra da hadi bana eyvallah deyip adeta kaçarcasına çekip giden bazı başkanlar, sorumsuz yöneticiler ve onlarla beraber aynı masa etrafında toplanan 10 kişi, onların yancıları ile 50 kişi, ayıp olmasın diye duyurulan toplamda 200 kişi ile belirleniyor ve bunu oy kullanma hakkı olan 15 BİN Kongre üyesi, MİLYONLARCA taraftarı olan koca camia, yalnızca seyretmekle yetiniyor öyle mi? Eski kulüp yöneticileri için yolsuzluk söylentileri ayyuka çıkmış kimse de çıt yok. Neredeyse bunu eleştirenleri ihraç edecekler! Kongre üyeleri kendi arasında gruplaşmış, söz meclisten dışarı bir duble rakıya adam satıyorlar, Beşiktaş’ın soyulmasına göz yumuyorlar.
Kulübü bu hale getirenlere yazıklar olsun! Bunun için mücadele etmez isek bize de yazıklar olsun. Beşiktaş başkanlığını milyon kişi ister bir kişiye nasip olur. Dolayısıyla herkes sorumluluğunun bilincinde olmalı. Unutmayın çapsız muhalefet denetimsiz iktidara yol açar.
SÖZÜN ÖZÜ; MESELE RAHMETLİ HAKKI YETEN’E, MEHMET ÜSTÜNKAYA’YA, SEBA’YA VE İSMİNİ ZİKRETMEDİĞİM BEŞİKTAŞ’IN RAHMETLİ OLMUŞ TÜM BÜYÜKLERİNE AĞLAMAK DEĞİLDİR. ASIL OLAN ONLARI ANLAMAK. ONLARIN DÜŞÜNCELERİNİ YAŞATMADIKÇA HAYATTA NE DESEK BOŞ. AKSİ TAKTİRDE BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİDER.