TÜRKİYE SAKATLAR DERNEĞİNDEN TARİHİ DEPREM ÇAĞRISI!

Türkiye Sakatlar Derneği Genel Başkanı Şükrü BOYRAZ, ülkemizde yaşanan deprem felaketinin ardından dikkat çekici bir basın bülteni yayımladı...
Haberin yayılanma tarihi:03 Mart 2023, Cuma

YİNE DEPREM YİNE ÖLÜM VE GÖZ YAŞLARI;

6. Şubat Kahramanmaraş depremi ve devamında olan depremler 11 İlimizin büyük bir bölümünü adeta yok etmiştir; Bu toprakların en şiddetli depremleri ile ilgili yine müdahalede geç kalınması ve yetersizlikler konuşulmaktadır. Öncelikle yaşanan Depremler hepimizi derinden yaralamış ve sarsmıştır. Hepimizin bir parçası orada kalmıştır. Hayatını kaybeden yurtdaşlarımıza Allahtan rahmet diliyor, yaralı kurtulanların bir an önce sağlıklarına kavuşmalarını umut ediyoruz.

Herkesin bildiği bir gerçek olarak Türkiye’nin önemli bir bölümünde aktif fay hatları bulunmakta ve sıklıkla büyük hasarlı depremler yaşanmaktadır.

1903 yılında Muş/Malazgirt depreminden bugüne yüzlerce deprem yaşanmıştır. Bunlar arasında yarattığı yıkım ve yitirilen can sayısı bakımından 1939 yılındaki Erzincan depreminde bugüne kadar en ağır hasarı verenlerden biriydi. Bu depremde 116 bin 720 bina tamamen yıkılmış, resmi rakamlara göre 32 bin 968 kişi hayatını kaybetmiş, 100 binden fazla kişi ise yaralanmış yaklaşık 30 bin kişiden fazlası ise sakat kalmıştır.

Yine 1999 yılının Ağustos ayında Gölcük merkezli olan ve Sakarya ile İstanbul’a kadar olan alanda önemli bir yıkım yaratan depremde ise açıklanan verilere göre can kaybımızın 18,373, yaralılarımızın 48,901 kişi olduğu açıklanmıştı. Bu deprem sonucunda ise yaklaşık 22,000 bin kişi sakat kalmıştı. Aynı yıl Kasım ayındaki Düzce depreminde diğerlerine oranla daha hafif altılmıştı. Düzce depreminde ise 845 vatandaşlarımız yaşamını yitirmiş, 4,948 vatandaşımız yaralanmış ve yaklaşık 1,484 kişi sakatlanmıştı.

Ocak 2020 tarihinde Elazığ depremi yaşandı. 41 kişi hayatını kaybetti, 1,607 kişi yaralı kurtarıldı, 600 kişiden fazlası sakat kaldı.

Ekim 2020 tarihinde İzmir depreminde 117 vatandaşımız hayatını kaybetti, 107 kişi yaralı kurtuldu ve yaklaşık 60 kişi sakat kaldı.

Ve son olarak 6 Şubat 2023 tarihindeki Kahramanmaraş merkezli deprem ve devamında olan depremleri yaşadık. İlk açıklamaya göre 10 olarak açıklanan ve ardından 11 olarak değiştirilen ili, ilçelerini ve köylerini kapsayan milyonlarca insanımızın ve sayıları tam bilinmeyen göçmenlerin ikamet ettiği bir bölge Suriye’nin içlerine kadar etkilendi.

Ne Yazık Ki Ölenlerimizin Sayısı Her Geçen Gün Artıyor;

Kurtulan insan sayısı dikkate alındığında enkaz altında kalanların sayısı hepimizi tedirgin ediyor. Deprem haberiyle uyandığımız saatlerden itibaren sosyal medyada bölgede yaşayan ve hatta enkaz altında kalanların yardım çağrılarına tanık olduk. Bölgeden bize ulaşan, bölge insanlarından kamuoyuna yansıyan bilgiler çok üzücü, yardım isteyen insanların isteklerine zamanında ve yeterince yanıt verilemediği acı bir gerçeğimiz.

En büyük şikayet, böylesi bir durumda ilgili mevzuat ve Türkiye Afet Müdahale Planına görevli ve sorumlu olan kurumların hızla olaya müdahale edemediği yönündedir. Enkaz altında kalanlar açısından yaşamsal öneme sahip ilk 48 saatin hızlı ve etkili şekilde kullanılamadığı çok açık olarak ortaya çıkmış durumdadır.

Deprem kadar ölümcül olan dondurucu soğuklar karşısında depremden kurtulanların acil barınma, ısınma ve beslenme ihtiyaçlarının sağlanamaması da bir başka büyük sorun olarak yaşanmıştır. Üzerinden üç haftadan fazla zaman geçmiş olmasına karşın halen depremzedelerin gereken temel ihtiyaçlara erişiminde sorun yaşanmaktadır.

Bilimsel açıdan yapılan açıklamalardan öğreniyoruz ki bölgede böylesi bir deprem her an beklenmekteymiş. Bunu AFAD yetkilileri de rapor haline getirmiş. Ama beklenen bu afete karşı yeterli bir hazırlık yapılamadığı için afet, büyük bir felakete dönüşmüştür.

En büyük yanlış, asıl sorunun depreme uygun yapılaşmanın olmaması, ilgili mevzuatın uygulanmaması, kentsel dönüşümün bir rant aracı haline getirilerek özünden koparılması ve bu nedenle de eski binaların dönüşümünün sağlanamaması olarak görülebilir. Büyük bir ihmaller zinciri bulunmaktadır ve yetkililer buna salt birileri kazansın diye göz yummuşlardır.

Böylesi bir afet halinde tek tek ve birlikte görev ve sorumluluk alması gereken kurumlarda görev alanların önemli bir kısmının bu alanlarda her hangi bir yetkinliğinin dahi bulunmadığı ortaya çıkmıştır. Hayati öneme sahip kurumların yönetimlerine atamalar liyakate göre yapılmamıştır. Her kurum adeta yandaş kayırma ve garantili gelir kapısı olarak değerlendirilmiştir. Haliyle bilgi ve yetkinliği olmayanların yönetici olduğu kurumların görevlerini yapabilme kapasitesi de kalmamıştır.

Ne yazık ki sorumlular yaptıkları açıklamalarda gerçeklerle bağdaşmayan ifadeler kullanmaktadır. Örneğin bir AFAD üst düzey yöneticisi ilk andan itibaren heryere müdahale ettik diyebilmektedir. Ancak bir sahada görevli bir basın mensubunun ama burada kimse yok tepkisine aynı yetkili alan çok büyük heryere yetişemeyiz demek zorunda kalmaktadır. Bunca acının ortasında neden gerçekleri söylemek yerine bir saniyede çürütülebilecek bir yanlış ifade tercih edilmektedir. Üzülerek söylemek gerekirse bu bir tür yönetim dili haline gelmiştir.

Dört işlemle bile yanlışı ortaya çıkarılabilen hayali rakamlarla her bakanlık kendini kanıtlama, başarılı gösterme çabası içindedir.

Bölgede ilk günden itibaren yüzlerce dernek, sendika, vakıf, siyasi parti, binlerce gönüllü vatandaş canla başla çalışmış ve halen çalışmaktadır. Oysa AFAD’ın yaptığı açıklamalara bakın bir iki derneği veya vakfı görebilirsiniz. Sorulsa hemen akredite STK diyeceklerdir.

Birçok belediye, kurum ve kuruluş ve hatta özel kuruluş ve kişi barınma konusunda halka destek vermiş olmasına rağmen AFAD açıklamalarında sadece Diyanet İşleri Başkanlığı yer almaktadır. Oysa Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Türkiye Afet Müdahale Planı’nda böyle bir görevi yoktur.

Yine barınma konusunda destek çözüm ortağı olarak görevli kurumlardan biri olan ve bir çadır skandalı yaratan Kızılay, son yaptığı açıklamada bizim görevimiz beslenme ile ilgiydi diyebilmektedir.

Afat Müdahale Planı’na göre beslenme sorununu çözmekle yükümlü (ana çözüm ortağı) Kızılay alana geç gelirken, isimleri sayılmayan onlarca kurum, kuruluş, kişi bu işi yapmaya başlamışlardır.

Artık olay seçimlerin öncesinde propaganda savaşına dönüşmüş haldedir. İnsanlar can derdine düşmüşken iktidar bütün yapısı ile durumu kendi lehine çevirebilme çabası içine girmiştir. Bu insanları daha da inciten bir başka sorun olmaktadır.

Bakanların, valilerin kameralarla dolaşması bölgedeki hiçbir sorunu çözmemiştir. Çözüm beklenen devlet kurumları olmayınca vatandaşımız kendi canını malını kendi imkanları ile kurtarmak zorunda kalmıştır.

Şimdi ise geriye kalanlar için çok büyük bir mücadele zamanı başlamıştır. Henüz depremin arçılarının bitmediği bir günde onlarca sarsıntının yaşandığı ve bunun birkaç yıl süreceği açıklanmasına rağmen hemen konut yapım ihalelerine başlanmaktadır.

Bu depremin olacağı yıllar öncesinden bilinmesine ve beklenmesine rağmen gerek inşaatların yapımında gerekse afet halinde kurumların organizasyonu ve yardım stokları bakımından gerekli adımların atılmaması en büyük yanlış olarak karşımıza çıkmaktadır.

Burada birkaç müteahhiti suçlamak ve günah keçisi ilan etmek yanlıştır. Bir inşaatın yapımında birden fazla sorumlu kişi ve kurum vardır. Herkes zincirleme sorumludur. Yıkılan binalarda yaşanan can kayıpları nedeniyle sorumlu herkes kasten adam öldürmekle suçlanmalı ve buna göre yargılanmalıdır.

Depremin ilk anlarından itibaren bütün gözler kent merkezlerine odaklandı oysa bu kentlerin çevre ilçeleri, o ilçelerin köyleri konusunda doğru düzgün bir bilgiye ulaşamadık. Yapılan açıklamaların hemen tamamı kent merkezlerine ilişkin gibi durmaktadır.

Günler geçmesine rağmen büyük kısmı tümüyle yıkılmış köylerde kaç can kaybımız var, kaç insanımız yaralandı bunun kayıtları yapılabildi mi tam anlayamıyoruz. Üç haftanın sonunda AFAD tarafından 24 Şubat 2023 tarihinde yapılan açıklamada 44 bini aşkın vatandaşımızın yaşamını yitirdiği bildirilmektedir.

Bölgeden tahliye edilenlerin sayısının 500 bini aştığı belirtilmektedir. AFAD yaralıların sayısı hakkında bilgi vermemektedir. Tahliye edilenlerin önemli bir bölümünün yaralı ve hastalar olduğu sanılmaktadır.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı sayın Kurum tarafından 23 Şubat 2023 tarihinde yapılan açıklamada 4,5 milyon bağımsız bölümü içeren 1 milyon 250 bin binanın incelendiği ve bunlardan 520 bin bağımsız bölümden oluşan 164 bin 321 binanın yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı olduğu belirtilmiştir.

Ortalama 4 kişinin yaşadığı dikkate alınırsa yaklaşık 2 milyonu aşkın kişinin bu durumdaki binalarda bulunduğu söylenebilir. İlk açıklamalarda yaralıların sayısının 115 binin üzerinde olduğu söylenmişti. Tümünün bu binalardan çıktığı varsayılsa toplamda yaklaşık 160 bin kişi yapar. Oysa yıkık ve yıkılmak üzere olan konutlarda en düşük ihtimalle yaşayan insan sayısı 2 milyonu aşkındır.

Yine tekrarlamak gerekirse bu sayıların kent merkezleri için olduğunu düşünüyoruz. Çünkü biliyoruz ki henüz köylere ilişkin elimizde böyle bir bilgi yoktur.

Dolayısıyla açıklanan kayıp sayımız sadece erişilebilenlere ilişkindir. Korkumuz enkaz kaldırma çalışmaları devam ettikçe bu sayının daha da artacağı yönündedir. Ve tabii kayıtlı olan nüfus ile ilgilidir. Bölgede çok sayıda kayıt dışı göçmen olduğu gerçeği ise yaşanan can kayıplarının daha da yüksek bir sayıya çıkma olasılığını artırmaktadır.

Türkiye’de yıllardır talep etmememize rağmen sınıflandırılmış bir engelli nüfus bilgisi kamuoyuna açıklanmamıştır. Oysa Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ne göre devletin görevi bu bilgiyi derlemek, yayımlamak ve buna göre önleyici, rehabilite edici politikalar oluşturmaktır.

Bu görev yapılmadığı için herşey uluslararası kabul gören tahmin yöntemiyle engelli nüfusu açıklaması yapılabilmektedir. Buna göre ülke nüfusunun % 12,29’lık kısmının engelli olacağı varsayımı yapılmaktadır.

Bu yaygın kullanılan ölçüte göre 14 milyonu aşkın insanımızın yaşadığı 11 ilde yaklaşık 1 milyon 700 bin engelli vatandaşımız olduğu söylenebilir.

Yaralı olarak kurtarılanların da ne yazık ki (bazılarının oldukça uzun bir süre göçük altında kaldığı düşünülürse) bedensel ve/veya kronik hastalık nedeniyle engelli olmaları kaçınılmaz görünmektedir. Buna ayrıca oluşan psikolojik etkileri de eklemek gerekmektedir.

Tabiki bu şartlarda işimiz oldukça çok zor bu deprem sonucu Fiziksel ve sosyal yönde sakat kalan yurttaşları sosyal ve fiziksel rehabilitasyonların yapılması için gerekli çalışmalar yapacağız.

Rehabilitasyon devam ederken eşit yaşam koşulların, eğitim, istihdam, ulaşım ve erişim konularında eşit yaşam olanaklarının sağlanması için çaba göstereceğiz. Burada ilk adım olarak çalışma gücünü kaybedenlerin ilgili mevzuat hükümlerine göre malülen emekli olabilmeleri veya işgöremezlik ödeneğinden yararlanabilmelerini sağlamak olacaktır.

Eş zamanlı olarak deprem nedeniyle oluşan engelliğe bağlı gerekli tedavi, ilaç, ortez ve protez desteklerinin hızlı bir şekilde sağlanmasına yönelik girişimler olacaktır. Bunların hemen hepsi Anayasamızdaki ifadesi ile “sosyal” bir devletin temel görevleri arasında olmalıdır. Bu görevin yerine getirilmesi için var gücümüzle kurumların çalışmalarına hız vermelerini isteyecek ve takip edeceğiz.

Yukarıda da açıklamaya çalıştığımız, Türkiye Afet Müdahale Planı’nda da birçok çözüm ortağı görevinde tanımladığı üzere sivil toplum örgütleri büyük bir rol oynamıştır.

Bunu Plan’da tanımlandıkları için değil, içinden çıktıkları toplumun bir parçası olarak üstlendikleri görev ve sorumluluk bilinciyle yapmışlardır. Hemen her alanda toplumun örgütlü olması, devletin, yerel yönetimlerin doğru ve sağlıklı işlemesini sağladığı gibi zor zamanlarda toplumun ihtiyaç duyduğu dayanışmayı da en hızlı şekilde örgütlenmesine her zaman sivil toplum örgütleri katkı sağlayacaktır. Bu bizim gibi demokrasisi zayıf ülkeler için daha da öne çıkan bir durumdur.

Bu nedenle toplumun her alanda, her konuda örgütlenmesinin önemi, deprem gerçeğimizle birleşince çok daha önemli ve ihmal edilmemesi gereken bir görev olarak tüm vatandaşlarımıza düşmektedir. Örgütlenelim, sesimizi daha iyi duyuralım, yanlış yapanın karşısına tek tek kaybolan sesler yerine güçlü bir halk olarak çıkalım.

Şükrü Boyraz /Türkiye Sakatlar Derneği Genel Başkanı.

YorumlarHiç Yorum Yapılmamış.     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

7 + 6 = ?

 




En Son Haberler
AnketTümü
Yeni Sitemizi Beğendiniz mi?
 
haber yazılımı: buki