Değerli Okurlar;
Sayısını kesin bilemediğimiz sığınmacılarla ilgili, gelecekte ülkenin başına ne gibi sorunlar açılabileceği çeşitli kesimlerce feryatlarla dillendirilmektedir. Ama tüm bu eleştirilere karşın, iktidar kesiminden bu konulara yönelik bir açıklama getirilmemektedir. Açıklamadan vazgeçtik, sığınmacıların büyük kesimine yurttaşlık verildiği iddiaları da çok yaygın. Ve yurttaşlık verilenlerin sayılarını da, bu ülkenin yurttaşları olarak bilmek hakkımız olsa gerek. Sayın Erdoğan’ın bu konuda “Onları göndermeyeceğiz” gibi ifadeleri, büyük halk kesimlerinde asla kabul görmemiştir. Halkın bu karşıtlığı, asla etnik ayırımcılık değildir. Bu ülkenin Kurtuluş Savaşı’nda şehit düşen atalarının torunları olarak, buna razı olmamalarını göz ardı edemezsiniz.
Suriye Yönetimi Defalarca Af Çıkardı!
Suriye yönetimi ile görüşülüp, koşulları sağlayıp ülkelerine geri gönderilmelidirler. Bunlar gönderilmedikleri sürece, Fırat’ın doğusunda katil sürüsü iyice yerleşecektir. Tatile gidilen bir ülkede sorun yok demektir.
Bakın, yakın tarihte bir Ortadoğu ülkesinde sığınmacılarla ilgili alıntı bir öyküyü sizlerle paylaşıyorum.
“Lübnan Cumhuriyeti, Ortadoğu bataklığında açan bir çiçekti bir zamanlar. Ortadoğu’nun İsviçre'siydi.
Lübnan'ın gözbebeği Beyrut ise, Ortadoğu’nun Paris’i...
Bir zamanlar Lübnan’da dengeli bir demografik yapı vardı. Nüfusunun yarıdan fazlası Müslüman, yüzde 40'tan fazlası Hristiyan ve geri kalanı da diğer dinlerden olan insanlar. Etnik olarak ise nüfusun büyük çoğunluğu Arap'tı.
Nüfusun çoğunluğunu oluşturan Arapların yarıdan fazlası Müslüman, yüzde 10 kadarı Dürzi, geri kalanı ise Maruni Hristiyan'dı. Yönetim Maruni'lerin elindeydi. Ama üst kimlik Lübnanlı olmak olduğu için, Lübnanlılar bir Hristiyan'ın Cumhurbaşkanı olmasını önemsemiyorlardı.
Ülkede barış vardı, demokratik bir ülkeydi.
Kimse kimsenin yediğine, içtiğine, giydiğine karışmıyordu...
Tabii Bu Yıllar Uzun Sürmedi
Lübnan, İsrail'in kurulduğu 1948 yılından beri Filistinli mültecileri alıyordu.
1948-1968 yılları arasında, Lübnan'a yaklaşık 200 bin Filistinli mülteci gelmişti. Bu rakam bile Lübnan'ı zorlamaktaydı.
1967 yılında İsrail'in zaferi ile sonuçlanan 6 gün savaşının ardından, İsrail'i terk eden Filistinli mülteciler de Lübnan'a sığınmaya başladılar.
Gelenler Araplardı...
Lübnanlıların hem ümmet kardeşleriydi, hem de soydaştılar.
Lübnan halkı Ensar, gelenler muhacirdi...
Üstelik, Avrupa ve BM’de Lübnan'a mülteciler için para veriyordu...
Birkaç yıl içerisinde, Lübnan'a yüzbinlerce Filistinli mülteci yığıldı.
Gelenler içinde, pek çok militan da vardı.
1970 yılına gelindiğinde 'Kara Eylül Olayları' ile Ürdün'den kovulan yüzbinlerce Filistinli mülteci, akın akın Lübnan'a yerleştiler.
Birkaç yıl içerisinde, Lübnan'a yerleşen Filistinli mülteci sayısı 1.5 milyona ulaşmıştı.
Filistinli mülteciler, artık Lübnan nüfusunun 3'te 1'ini oluşturuyorlardı.
Barış ve huzur içindeki bir ülkenin demografisi değişmişti.
Aslında, Lübnan halkı bu duruma büyük tepki gösteriyordu. Mültecileri istemiyorlardı. Lakin ülkenin dini grupları "Onlar Bizim Ümmet Kardeşimiz" diyerek, halkı etki altına alıyordu. Ülkede ki hümanist aydınlar ise, batıdan ve İsrail'den aldıkları fonlar ile mülteci lehine konferanslar verip yazılar yazarak mülteci güzellemeleri yaptılar. Değişen demografi, sorunları da beraberinde getirdi.
Mültecilerden önce Müslüman-Hristiyan nüfusu dengede olan Lübnan'da, Müslümanlar büyük çoğunluk haline gelmişlerdi.
Ve Kaçınılmaz Olarak Dini Çatışmalar Başladı
Bu dini çatışmalar, uzun yıllar sürecek olan Lübnan İç Savaşı'na dönüştü. Lübnan İç Savaşı ile birlikte ülkenin güneyi, İsrail tarafından kalan kısmı ise Lübnan hükümetinin çağrısı ile Suriye tarafından işgal edildi.
Ülkede Tam Bir Kaos Hakimdi
Hristiyan militan gruplar, Sünni militan gruplar, Şii militan gruplar, bunların dışında Filistin kurtuluş örgütü ve diğer Filistinli militan gruplar, komünist militan gruplar, Baasçı militan gruplar, Dürzi militanlar. Her biri, bir silahlı güç, öte yanda İsrail ve Suriye ordusu...
Barış ve huzurun şehri, Ortadoğu’nun Paris'i Beyrut, tam bir harabe şehre dönmüştü. 1975-1990 yılları arasında süren bu iç savaş neticesinde, 300 bin kişi hayatını kaybetti. Bir o kadarı da yaralandı ve 1 milyondan fazla insan, Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldı.
1990'dan bugüne değin hala belini doğrultamayan Lübnan, 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı ile birlikte 2. kez mülteci istilasına uğradı.
Suriye iç savaşı ile birlikte Lübnan, 1.5 milyon civarında mülteciden oluşan yeni bir mülteci istilası ile karşı karşıya kaldı.
Ve nihayet 6 milyon nüfuslu bu küçük ülke, geçtiğimiz yıl Beyrut limanında yaşanan patlamanın da etkisi ile resmi olarak iflas ettiğini ilan etti...
Mülteciler, demografik işgal, demografik yapının değişmesi, demografinin bozulması, artan huzursuzluk, ekonomik sıkıntılar, iç savaş, terörizm, kaos ve iflas. Lübnan'da 1975 yılında sadece 1.5 milyon mülteci vardı.
Türkiye'de, 10 milyondan fazla mülteci sığınmacı olduğunu tahmin ediyoruz. Ama sadece tahmin ediyoruz. Zira bu 15 milyon da olabilir! Yani dün Lübnan'ın karşı karşıya kaldığı demografik işgal, Ülkemizde çoktan başladı.
Ülkemizin Demografisi Bozuldu
Maalesef halkın bir kısmı din kardeşi olarak gördükleri bu sığınmacılardan çokça zarar görmesine rağmen, sığınmacıları istemeyen halka karşı onları destekliyor...
6 milyonluk, 10 bin kilometrekarelik Lübnan iç savaş yaşar, iflas eder ama toparlanması kolay olur.
Peki ya 784 bin kilometrekarelik, 84 milyon nüfuslu Türkiye iç savaş yaşar ve iflas ederse ne olur? Toparlanabilir mi?
Özü Şu; Lübnan örneği ve yaşanmış pek çok tarihi gerçekler gösteriyor ki, bu demografik değişim gelecekte ülkenin bekası açısından büyük sorunlar yaratacaktır.
SON SÖZ: Gün gelir torunlarımız “Tüm bu olaylar olup biterken siz ne yapıyordunuz diye sorarlarsa ”Acun’u izliyorduk dersiniz. İLBER ORTAYLI