Türkiye’nin futboldaki son on yılı her açıdan’’ ayıp ve kayıp yıllar’’ olarak hatırlanacaktır.
Bu zaman zarfında yaşananları hiç kimse anılarına bile almak istemeyecektir.
Hülagu’nun, Timur’un adamlarının her şeyi yakıp yıkarak fetret devrini başlattığı kimsenin karşı koymadan seyrettiği, hatta alkış tuttuğu özel bir döneme tekabül etmektedir.
Futbol sezonunun başlangıcından şu ana kadar oynanan her maçta çalınan düdüklerin arkasındaki nefes futbol baronlarının nefesi ve sesi oldu.
Ülke her türlü absürtlüğe alıştırıldığı gibi, hak hukuk gasplarına da alıştırıldı.
Her hafta oynanan maçlardan sonra canı yananların feveranları ve feryatları arşa değiyor ancak işten duyan ve dinleyen kim…
Bu hafta oynanan maçlarda da hakemler çaldığı ve çalmadığı düdüklerle haksızlık ve hırsızlığın mimarı oldular.
Türk futbolu yeniden yapılanacak olsa ilk akla gelmesi gereken iki isim;
Ertuğrul Sağlam ve Tolunay Kafkas ;’’ Bu ülkeye ve futboluna dair umudumuzu kaybettik. Bundan böyle ne Anadolu’dan şampiyon çıkar ne de Türk futbolu Edirne’den öteye geçer’’ diyerek acı gerçeği yüksek sesle ve hırsızların yüzüne karşı söylediler…
İşin en can yakıcı tarafıysa spordan siyasete, sanattan felsefeye kadar yediden yetmiş yediye, ülkenin en eğitimli kısmı aynı düşünce ve duygu içerisindeler.
En tehlikeli olan ;Ülkeye, insanına ve geleceğe dair umut her geçen gün azalıyor.
Yaşarken tanık olduklarımız , yaşadıklarımız ,insanların yaşama arzusunun temeli olan umudunu söküp atarken derdimizi ve olan biteni anlatma çabamız da işleri tıkırında olan zümreye masal gibi geliyor ..
Üstat Sezai Karakoç’un veciz ifadesiyle
‘’Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak,
Halbuki biz sussak, tarih susmayacak, tarih sussa, hakikat susmayacak’’
Gözlerimizi gerçeklere kapayarak sadece kendimize gece yaparız.
Türk futbolu uçurumun kenarındadır, ya birileri elinden tutup kurtaracak ya da üflesen düşecektir.
Kifayetsiz, niteliksiz ve kimliksiz bunca karakterden sonra ya Hızır gelecek ,ülke ve futbolu huzur bulacak ya da kaos daha da büyüyecektir.
Kurtuluşun tek çaresi de, topyekün medyadaki asalakları da dahil olmak üzere mevcut yapının tasfiyesi sonra da işin ehil ve emin ellere teslim edilmesidir.
Başka ne bir çözüm ne de çıkış vardır.
BEŞİKTAŞIN LİDERİ: BİLİÇ
Hayatın her alanında sevdiğim insanlar : ‘ Kural ve kaideleri çiğnemeden, her şeye ve herkese rağmen başarıyı yakalayanlar, başkasına da kendisine de saygısı olanlardır’’
Futboldan örnek vermem gerekirse Şenol Güneş ,Ertuğrul Sağlam,Hakan Şükür, Demba Ba ,Hamza Hamzaoğlu ve Biliç bunlardan bazılarıdır.
GQ dergisi aralık sayısında Biliç’i model olarak kullanırken Pınar Bekbölet’de kendisiyle güzel bir söyleşi yapmış. Beşiktaş’ın bu zor ve özel döneminde Beşiktaş taraftarının ısrarla takımın başında görmek istediği bu hümanist futbol filozofunun tahmin ettiğimiz birçok insancıl özelliğini de öğrenmiş olduk.
Biliç’i daha yakından tanımak için bazı satırbaşlarını sizlerle paylaşmak istedim.
‘’Bugün herkes mutsuz; sahip olamadıkları şeyler yüzünden değil, başkalarının sahip olduklarına sahip olamadıkları için’’
‘’Efsanelerden iyi bir teknik direktör olmaz. Futbolun mucize çocukları neyi nasıl yaptıklarını bilmez, futbolcularının neyi neden yapamadığını anlayamaz, bu nedenle iyi teknik direktörlerin hepsi futbolculuğunda orta seviyedeki yıldızlardır’’
‘’Otoriter bir tavırla bu neslin çocuklarına istediğinizi yaptıramazsınız, yeni nesil ancak bilgisine saygı duyduğu kişiden saygı gördüğünü hissederse onu lider olarak görür’’
Bu ve bunun gibi bir çok çarpıcı anekdotun içinde bir tanesi var ki oldukça çarpıcı ve sarsıcı; Biliç Elazığ maçının devre arasında konuşmayı takımın emektar malzemecisi Süreyya Soner’e yaptırıyor.
Hasılı; kimse kimseyi boşu boşuna sevmiyor ya da nefret etmiyor…
Biliç Beşiktaş tarihine Milne gibi derin izler bırakacak bir lider.
Takımın öne geçtiği maçlarda bile son dakikalarda yaşanan ıstırap nedeniyle sitem etsek de Biliç ‘adam gibi adam’’
Allah yolunu açık etsin…