Ahlak ve Siyaset iç içe geçmiş iki kavram olarak duruyor karşımızda, kamusal alanları işgal edenlerin ve yönetim erkini ellerinde bulunduranların kolektif ahlak kurallarını bireysel çıkarları için görmezden gelme veya istismar etme durumlarında ahlak kavramı hemen ahlaksızlık kavramıyla yer değiştirebiliyor.
Çürüyen ve yozlaşan düzen şartlarında, düzene ayar vermek ve çarpıklığı gidermek durumunda olanların göreve seçilirken vaat ettikleriyle çelişen tavırlar sergilemeleri ve düzenle uzlaşmaları durumunda ise siyaset kavramı hemen siyasetsizlik kavramıyla yer değiştirebiliyor.
Toplumun, ideoloji veya din yoluyla belirleyerek yaşama geçirdiği davranış biçimleri elbette ki toplum düzenini sağlayan kolektif ahlak kurallarını oluşturmakta çok önemlidir. Toplumsal ahlak kuralları elbette ki bireyler tarafından hayatın her alanına tekabül ettirilerek, hukuksal çerçeve içine oturtularak yaşama geçirilir. İşte bu yaşamsal pratikte bireysel ahlak kavramının önemi karşımıza çıkmaktadır. Bireysel ahlak, bireyin yetiştiği çevrenin verdiği eğitimden ve öğrettiği geleneklerden bağımsız düşünülemez. Toplumun bir kesimine göre ahlaksızlık olarak nitelenen bir davranış biçimi, toplumun diğer bir kesimine göre normal görülebilmektedir
Siyaset ve Ahlak ilişkisi insanlık tarihiyle neredeyse eşittir ve eski çağlara dayanır, günümüzde, teknoloji, bilim ve felsefe ne kadar gelişirse gelişmiş olsun, ne siyaset ahlakın, nede ahlak siyasetin emrine ve boyunduruğuna sokulamaz, çünkü bireyin çözüm bekleyen problemleri, bu çözümleri üretecek olan siyasi kurumların problemlerinden ayrı düşünülemez.
Siyaset hepimizin bildiği gibi bünyesinde hem kolektif uzlaşma kültürünü hem de bireysel çatışma kültürünü birlikte barındırır. Siyasal faaliyet sırasında siyasetçinin yolsuzluk yapması veya yapmaması, seçim harcamalarını iş adamlarından veya usulsüz para kaynaklarından karşılaması hem parti için hem de birey için ahlak dışı bir sorundur.
Günümüz küresel siyasetinde, siyaset aktörünün ulusal sınırlar dışına taşarak küreselleşmesi, doğal olarak sermayenin siyasetteki ağırlığının artarak belirleyici olması siyaset dünyasında zengin siyasetçilerin çoğalmasına ya da başka bir deyişle siyasetin zenginleşmek için bir araç olmasını sağlamıştır. Bu durumda hem siyaset kurumu hem de ahlak kurumu yine iç içe bir biçimde sermayenin emrine girmişlerdir Bu durumda da doğal olarak. Dünyada en güvensiz insanlar ne yazıktır ki politikacılar olmuşlardır. Bu durumda yazımı yine çok sevdiğim bir cümleyle bitireceğim. Yeryüzündeki bütün kötülüklerin ve ahlaksızlıkların anası vahşi kapitalizm ve emperyalizmdir
Ahlaklı ve temiz siyasetin egemen olacağı günlere kavuşmak dileğiyle, kalın sağlıcakla